Olumsuzluk Bulaşıcıdır

Hayatta en kolay yayılan şeyler nedense hep olumsuz olanlardır. Arkadaş arkadaşın kötü alışkanlığını kopyalar, anne-babalarımız sürekli onların iyi değil olumsuz taraflarını aldığımızdan bahseder... Negatifin etki alanı pozitiften daha geniştir çoğu zaman.

Bu durum sadece günlük hayat pratikleri için değil, profesyonel dünya için de geçerli. Mesela bir blogpostunuzun ya da köşe yazınızın altında yapılan yorumlarda. Yapılan bir araştırmaya göre yazılar hakkında yapılan iyi yorumlar kayda değer bir fark yaratmazken, olumsuz yorumlar bakın yazıyla ilgili nelere sebep oluyor...

The Atlantic'ten Adam Felder aynı makaleyi değerlendirecek 2 katılımcı grubuyla bir çalışma gerçekleştirmiş. Bir grup makaleyi herhangi bir yorum yapılmamış haliyle okurken diğer grup bir dizi olumsuz yorumla birlikte okumuş. (Katılımcılara söylenen makaleyi okuyup değerlendirmek, yani yorumları okuyup okumamak onlara kalmış.) İki grubun da makaleyi çeşitli kriterlere göre değerlendirmesi istendiğinde olumsuz yorumlar eşliğinde okuyanlar makalenin kalitesini diğer gruba göre %8 oranında düşük bulmuş!

Peki bunun sebebi ne olabilir? Birden fazla şey söylemek mümkün. Yorumların herhangi birinin aklına gelen geçerliliği sorgulanabilecek şeyler olduğunu unutup makale hakkındaki görüşümüzü etkilemesine izin vermek bunlardan biri. Bir diğeri ise yazının başındaki örneklerdeki ''bulaşıcı etki''. Bulaşıcı etki sadece makale yorumlarında değil, süpermarket raflarında da karşımıza çıkıyor. Duke İşletme Okulu'ndan Andrea Morales'in yaptığı bir araştırmaya göre bizde kötü duygular uyandıran bir ürün yanında sergilenen farklı ürünlerle ilgili algımızı da etkiliyor! İşin kötüsü negatif çağrışımlar saman alevine benzemezler. Bilinçdışımıza atılan negatif tohumlar zaman içerisinde mahsullerini vermeye başlar. Yani yazılarıyla çığır açmayı hedefleyen bir yazar maalesef bilinçdışı etkiler sonucu yapılan yorumların kurbanı olabilir. 

Yoruma açık olmayan tasarımlar yapmak bir çare mi? Felder'a göre evet. Felder yorum özelliğini kaldıran web sitelerinin sayfa görüntülenme ve kullanıcıların tekrar sayfayı ziyaret etme oranlarında artış olduğunu belirtiyor. Maalesef bu da kullanıcılarla ilgili birçok ''insight''tan mahrum kalmaya neden oluyor. 

İnsanların yorum yapabildiği ama yapılan yorumların ''ürünü'' etkilemediği bir ortak payda bulmak da mümkün. İyi bir moderasyonla yorumları yönetmek, spam niteliğinde yazılanları anında elemek, ya da okuyucuları yorumlar altında değil de ''tartışma odaları'' gibi alanlarda buluşturmak gibi çözümler bulunabilir. Bu araştırma sosyal medyacıların omzuna yeni bir yük bindirdi, bakalım olumsuz yorumların bulaşıcılığını etkilemek için ne gibi önlemler alınacak?


Beyninize Hoş Geldiniz!

Beynimizi ne kadar tanıyoruz? Ya da ne kadar tanıdığımızı zannediyoruz? ''Beynimi tanımak istiyorum ama anlamadığım bir sürü terim içinde kendimi bulmak istemiyorum'' diyenlerdenseniz şimdi tanıtacağım kitap tam size göre. Yorulmadan, sıkılmadan, çok fazla derinlere de inmeden bu karmaşık yapıyı öğrenmek için, Beyninize Hoş Geldiniz!

Beyninize Hoş Geldiniz
NTV Yayınları'ndan çıkan Beyninize Hoş Geldiniz adlı kitap iki sinirbilim uzmanı tarafından kaleme alınmış (Sandra Aamodt & Sam Wang). Bir sinirbilimci için belki çok yüzeysel bilgiler içeriyor olsa da, beyin hakkında bilgi sahibi olmak isteyen ortalama biri için son derece doyurucu bir kaynak. Kitap daha ilk cümlesiyle okuyucuyu kocaman bir merak duygusuyla sarıp içine çekiyor. ''Arabanın anahtarını nereye koyduğumuzu neden unuturuz da araba kullanmayı hiç unutmayız?'' 6 bölümden oluşan kitabın sayfalarında gelin birlikte bir yolculuğa çıkalım.

Beyniniz ve Dünya
İlk bölüm Beyniniz ve Dünya arasındaki ilişki üzerine. Bölümde anılarımız, unutkanlıklarımız, doğru bildiğimiz yanlışlardan bahsediliyor. Beynin lobları ve işlevleri ile bilgisayarların işleyişi arasında da güzel paralellikler kurulmuş. Gündelik hayatta işinize yarayacak bazı bilgiler de veriliyor. Uzun yolculuklar ve saat farkı olan ülkelere yapılan ziyaretler sonucu maruz kaldığınız jetlag'ı yenmek ya da beyninizi kandırarak kilo vermek istemez misiniz? O zaman Beyniniz ve Dünya bölümü işinize epey yarayacak.

Duyuları Anlama
Duyularınızı anlayamadan beyninizi tanıyamazsınız. İşte bu yüzden kitabın ikinci bölümü duyulara ayrılmış. 5 duyuyla ilgili çeşitli ayrıntılara rastlayacağınız bölümde daha önce hiç duymadığınız bir sürü şey öğreneceğinize bahse girerim. Mesela görme engelli insanların daha iyi duyduğunuzu biliyor muydunuz? Ya da kendi kendinizi neden gıdıklayamadığınızı?

Beyniniz Hayat Boyu Nasıl Değişir?
Takvimler değiştikçe biz de değişiyoruz. Yüzümüzde yeni kırışıklıklar, yer çekimine karşı koyamayan çeşitli uzuvlar, saçlarda beyazlarla bir de bakmışız ki bambaşka biri olup çıkmışız. Huyumuz suyumuz bile aynı kalmıyor. Peki ya beynimiz? Doğduğumuz andan ölene kadar aynı beyinle mi idare ediyoruz? Üçüncü bölüm bu sorunun cevabını veriyor. Küçük yaştan itibaren beynin nasıl gelişeceği, dil ve beyin arasındaki ilişki gibi merak ettiğimiz konulara odaklanmış bu bölüm. Ayrıca yaşlandıkça beyninizi nasıl koruyabileceğinize dair ipuçları da öğrenebilirsiniz.

Duygusal Beyniniz
Son yıllarda yapılan birçok araştırma insanın rasyonelden çok duygusal bir canlı olduğunu ortaya koydu. Kararlarımızı çoğu zaman beynimizin muhakemeden sorumlu alanıyla değil ilk gelişen duygu kontrol merkeziyle alıyoruz. Dördüncü bölüm bu yüzden benim en çok ilgimi çeken bölüm oldu. Duygularımız bizi nasıl etkiliyor, fobilerimiz, (eğer obsesif değilsek!) ocağı kapatmış mıydım- ütünün fişini çekmiş miydim sorunsallarımız neyden kaynaklanıyor? Mutluluğu nasıl yakalarız? gibi soruların cevabını bulmak eminim birçok kişiyi mutlu edecek :)

Akılcı Beyniniz
Duygulardan sonra bir de mantığı masaya yatırmaya ihtiyacımız var tabii. Beşinci bölüm de tam olarak bunu yapmış. İradenin gücü, anılar, unutkanlık gibi konular bu bölümde ele alınmış. Kitabın girişinde araba anahtarıyla ilgili sorulan sorunun cevabı da bu bölümde veriliyor. Ayrıca beyinle ilgili en sevdiğim şeylerden biri olan ''ayna nöronlar'' da bu bölümde kendine yer bulmuş. Filmlerde yemek sahnelerini izlerken acıkmanızın tesadüf olmadığını bunu okuyunca göreceksiniz. Kadın ve erkeğin bilişsel ayrımını da anlatan kısımları bu bölümde okuyunca Erkekler Mars'tan Kadınlar Venüs'ten vecizesi daha da anlam kazanacak!


Değişken Durumlardaki Beyniniz
Eveeet, beyninizde çıktığımız kısa yolculuğun Altıncı Bölüm'le birlikte sonuna geldik. Uyku problemleriniz ya da herhangi bir bağımlılığınız varsa bu bölüm diğerlerine göre daha çok ilginizi çekecektir. Ama bana kalırsa sahip olduğunuz bu muazzam mekanizmayı biraz olsun anlamak için bu kitabın tamamını okuyun. Hayatınızın daha bir anlamlandığını gördükçe emin olun siz de şaşıracaksınız!

Incognito: Beynin Gizli Hayatı

2011 yılında Amerika'da kısa sürede kendisinden ''Yılın En İyi Kitabı'' olarak bahsettiren Incognito adlı bir kitap yayınlandı. Nörobilimci David Eagleman'ın beynin gizli hayatını anlattığı Incognito'da neuromarketing ile ilgili enteresan detaylar keşfettim. Bunların ne olduğunu öğrenmeye hazır mısınız?

Incognito
Incognito adeta bir derya. Kitaptan çeşitli bölümleri neuromarketing ile ilişkilendirerek farklı postlarda size aktarmaya devam edeceğim. Başlangıcı neuromarketing dendiğinde akla gelen ilk kavramlardan biriyle yapmak istedim, yani bilinçdışıyla. Bilinçdışı halk arasında bilinçaltı olarak bilinir. Çoğu insan tarafından neuromarketing'in insanların bilinçdışı tepkilerini kontrol altına almaya çalışan bir alan olduğu zannedilse de, neuromarketing'in asıl işi insanların bilinçdışı davranışlarını anlamaya çalışmaktır. Satın alma kararlarının çoğunun bilinçdışı tepkiler ile verildiğini daha önce BİLİNÇALTI REKLAMCILIK ve SUBLİMİNAL MESAJLAR , SOMATİK İMLEÇLER postlarında anlatmıştım. Eagleman, Incognito'da bizlere bilinçdışının bambaşka yönlendirmelerinden bahsetmiş. ''Eş olarak seçtiğiniz kişide biliçndışının örtülü düzeneğinin parmağı olduğunu söyleyemeyiz elbette. Yoksa söyleyebilir miyiz?'' diyerek önce içimize ilk şüphe tohumlarını atmış, sonra da neden söyleyebileceğimizi anlatmış. Çevrenize baktığınızda rastladığınız çiftlerin kaçının isimlerinin aynı harfle başladığını görüyorsunuz? Aslı ile Alper, Hatice ile Hüseyin, Ece ile Emre... Sizce bu harf eşleşmelerinin altında anlamlı bir şey yatıyor mu? Bunun sadece bir rastlantı olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü 2004'te Florida'da 15 bin evlilik kaydının incelenmesiyle yapılan araştırmada kendi isimlerinin baş harfiyle başlayan kişilerle evlenmeyi tercih edenlerin sayısının rastlantı sayılamayacak bir düzeyin üstünde olduğunu ortaya çıkarmış! 

Eagleman bu durumu psikolojide Örtülü Benlikçilik (Implicit Egotism) olarak bilinen olguyla açıklamış. Örtülü Benlikçilik insanların kendi yansımalarını başkalarında bulmayı sevdiği anlamına gelir. Bu durum bilinçdışı bir özsevgidir, yakın ve aşina gelen şeyler karşısında duyduğumuz bir rahatlıktır.

Gelelim markalar için bu durumun önemine... Araştırmacılar eş seçmeyle ilgili yapılan çalışmayı bir de marka seçme konusunda tekrarlamış. İki hayali çay markasının katılımcılar tarafından lezzet testine tabi tutulduğu bir çalışmada, markalardan birinin ilk üç harfi, katılımcının adındaki harflerden oluşmaktaymış. örneğin, Tommy adlı katılımcının deneyeceği çaylar Tomeva ve Lauler olarak belirlenmiş. Katılımcılar bu şekilde marka isimleri hazırlanmış çayları denemiş, üzerinde bir süre düşünmüş, dönüp tekrar çayın tadına bakmış fakat her seferinde kendi ismiyle başlayan çayı tercih etmiş! Yani Tommy'ler Tomeva'yı lezzetli bulurken Lauren'ler Lauler'i tercih etmiş. Katılımcılar harf bağlantısının bilinçli olarak farkında değildi, ancak bir çayın diğerinden daha lezzetli olma gibi bir ihtimali de yoktu, çünkü her iki çay da aynı çaydanlıktan doldurulmuştu.
Coca-Cola İsimli Kutular
Örtülü benlikçilik sadece isim konusunda belirgin değildir. Doğum gününüz, yaşadığınız semt, burçlar, memleket gibi sizi siz yapan birçok şeyi bir başkasında gördüğünüzde onunla elinizde olmadan bir yakınlık kurarsınız. Coca-Cola isimleri kola kutularına yazarak başladığı kampanyada Örtülü Benlikçilik'in önemini anlayan markalardan biri olduğunu kanıtladı. Sıra diğerlerinde, tüketici ile markanız arasındaki köprüyü kurmaya Örtülü Benlikçilik ile başlayabilirsiniz!