Binlerce pop 'yıldızı'nın ortaya çıktığı bir çağdayız artık. Yapımcıların ''ya tutarsa'' mantığıyla her gün yerli, yabancı bir sürü şarkıcıyı star sosuna bulayarak piyasaya sürdüğü ve kiminin tek şarkıyla çıktığı şöhret basamaklarını aynı hızla indiği, kiminin ise zirveye çıkıp zaferini ilan ettiği bir çağ. Bugün bütün bu gelip geçen ve kalıcı olan şarkıcılara baktığımızda 3 kadının bahsi geçen zirveyi paylaştığını ve gerçekten star kumaşına sahip olduklarını görüyoruz; Beyoncé, Adele ve Lady Gaga...
Beyoncé Knowles son albümünün hit şarkısıyla herkese soruyor ''Who run the world?'' diye, söz konusu pop dünyasıysa eğer 2009'da 75 milyon satmış bir R&B kraliçesi olarak sorunun cevabı kendisine işaret ediyor.
Gaga'nın Born This Way adlı albümü de yılın en hızlı satan albümü ünvanına sahip. Twitter'a hızlı bir giriş yapan Gaga, sosyal medya prensi olarak adlandırılan Justin Bieber'ı bile geride bırakan takipçi sayısına da kısa sürede ulaştı. Lady Gaga'dan bahsederken Madonna'yı anmamak olmaz. İkisinin gittiği yol büyük benzerlikler taşıyor, ikisi de aykırı, ikisi de görsel keşiflerde birer usta, ikisi de ilahi dinleri ti'ye alan ikonların müptelası vs vs... Madonna'nın Lady Gaga'ya göre en büyük artısı parladığı dönemlerde şimdiki gibi kadınların domine ettiği bir pop dünyası olmayışıydı. Kendisinin en büyük iki rakibi 'hiperseksüel freak' olarak adlandırılan Prince ve çocuk-adam Michael Jackson'dı. Takdir edersiniz ki bu da basamakları hızlı çıkmasına oldukça yardım eden bir faktör oldu...
Kadın egemenliğine girdiğini iddia ettiğimiz pop dünyasında da bugün ciddi bir taksonomi var aslında. 3 şarkıcının farklı özelliklerine göre kategorize edildiği bir ortam. Pazarlamanın olmazsa olmazı; segmentasyon. Mesela henüz yılın yarısında olmamıza rağmen seneyi en çok satan ünvanıyla kapatması beklenen klasik ve yaşına göre oldukça olgun bir sese sahip Adele, hayatını çocuklarına şoförlük, hizmetçilik, aşçılık yapmaya adamış annelerin favorisi olarak tanımlanırken son albümüyle kendisini kadınları birleştiren, kucaklayan ve feministler tarafından oldukça takdir edilen bir yerde konumlandıran Beyoncé, Amerika'nın ''sweetheart''ı olarak biliniyor. Michelle Obama'yla çocukların obez olmasına karşı yürüttüğü kampanyalarla basında sıkça yer alan Beyonce, eşcinsel kültürün eğlenceli ve zevkli taraflarını yaymayı bir görev addeden 'freak' Lady Gaga'dan oldukça farklı bir yerde duruyor.
Hatta bu 3 kadının farklı karakterleri bir kadın dergisindeki testin sonuçları için de belirleyici olmuş. Test bittiğinde A'lar çoğunluktaysa Adele tarzı bir kadınsınız, yani ; rahatlatıcı, dürüst, erdemli. B'ler çoğunlukta ise cazibeli, gizemli, cinsel albenisi yüksek olan bir Beyoncé'siniz. C'ler çoğunlukta ise Lady Gaga'sınız; çizginin hep dışında, yenilikçi ve aykırı. Bunlardan hiçbiri değilseniz o zaman size albüm satışları gayet iyi olan fakat asla ayırıcı bir özellik edinememiş Rihanna diyebiliriz :)
Bu bakış açısını sınırları fazla belli ve gerçeği yansıtmayan bir şey olarak görebilirsiniz. Adele dinleyip Lady Gaga'dan hoşlanan üstüne üstlük Beyoncé hayranı olan biri elbette olabilir. Bu şekilde 3 kadının keskin çizgilerle birbirinden ayrılması, bize öyle sunulması ve bu ayrımın dergilerdeki testlere kadar yerleştirilerek algımızın şekillendirilmek istenmesi müziği bir meta gibi gören ve hiçbir duygusallık taşımayan tamamen ticari bakışın bir sonucudur.
Peki bizim birer dinleyici olarak yapmamız gereken nedir? Beyoncé'nin müziğini seviyorsak dinlemek, ama onun ''girl power'' temalı şarkılarının feminizmin bir uzantısı olduğuna aldanıp pop müzik gibi kolay tüketilebilen bir şeyi herhangi bir ideolojiyle karıştırmamak, ya da Lady Gaga'yı zaman zaman girdiği yılmaz eşcinsel hakları savunucusu kılığı için değil sadece şarkılarının bizde uyandırdığı -eğer uyandırıyorsa tabii- şeyler için dinlemek. Okuduğumuz derginin şıklarında bile karşımıza çıkan manipülasyondan kaçmak çok zor ama inanın kendimizle özdeşleştirmeden ya da çok önemli değerler atfetmeden de onları sevebiliriz.